Cok eglenmis cocuklar...
28 Ekim 2009 Çarşamba
20 Ekim 2009 Salı
Elveda
Bir topcu dusunun...
Kariyeri 80'lerin sonunda baslamis...
5 ligde top oynamis...
Yarisi kadar top oynayamayanlarin kendilerini kral zannedip, klup klup dolastigi bir donemde; ayni takimda 8 sezon gecirmis...
Gonul verdigi takimdan 22 yasinda ayrilmis; ama futbolu orada birakacagina soz vermis... Ustune ustluk bu sozu tutmus; onca basarinin ardindan, 35 yasinda o takima geri donmus...
O nispeten ufak takimdayken bile buyuk takimlar pesini birakmamis; o sezonun Premier League sampiyonu takiminda yarim sezon kiralik olarak forma giymis...
Ciktigi 769 resmi macta, 415 gol bulmus...
Milli takimi ile dunya ucunculugu yasadiginda, tarih 1994mus... 15 sene oncesi... O gunden bugune milli takiminda 106 kere oynarken, 37 gol bulmus...
Henrik Larsson sezon sonunda futbolu birakacagini aciklamis... Cok keyifli adamdi... Yaslandigimizi hissettirenlerden....
Not: Bonus olarak Brolin ve Dahlin diyorum... Larsson daha ufak veletti onlarin yaninda...
Labels: Henrik Larsson
15 Ekim 2009 Perşembe
Kafada kictan az kil kalinca...
90'larin ortasindan beri suregelen bir gercek var futbolda...
Fizik onemli.
En "teknik" takimlar bile "kosan" takimlar oldu... Teknigine en cok guvenen oyuncu bile hucumda pres yapmazsa kesik yiyor artik...
Turunun son temsilcileri de yok degil tabi... Ronaldinho, Beckham, Ortega ve Yusuf gibi topcular; artik yerlerini Messi, Xavi, Ronaldo ve Gerrard gibi adamlara birakti...
Lakin, bu degisime ayak uyduramayan iki takim var dunyada... Biri Besiktas. Gec onu... 10bucuk bulduk, ucbucuk atiyoruz hala...
Digeri Milan...
Milan'in Beckham'i tekrar kadroya katmak istedigini ogrendigimde, ufak bir arastirma yaptim...
Buyrun, son Atlanta macinda sahaya cikan Milan kadrosu, ve oyuncularin yaslari:
Storari (32); Abate (22), Nesta (33), Favalli (37), Zambrotta (32); Flamini(25) (Ronaldinho (29) 46), Gattuso (31) (Ambrosini (32) 67), Pirlo (30), Seedorf (33); Pato (20), Huntelaar (26) (Inzaghi (36) 58)Su onbirin yas ortalamasi 29.8. Ortalamasi diyorum bak... Oyuna sonradan giren oyuncular, oyundan cikan oyunculara gore ortalama 5 yas daha yasli (Inzaghi, sagolsun, ortalamayi bozuyor tabi).
"Eeee?" diyorsunuz...
Yahu, Agassi bugunku roportajinda, "Federer artik 28 yasina geldi, bundan boyle gencler onu cok zorlayacak; eski dominant haline bir daha ulasamaz" diyordu...
Ortalamasi 29.8 olan takimin, hala 34 yasindaki, hayatinda pres yapmamis David'i Milano'ya niye getirmek istedigini bir anlayabilsem...
Hayir bazen supheleniyorum, Kara Yildirim Berlusconi'den akil hocaligi mi istedi diye...
Lan?
Labels: A.C. Milan, Filippo Inzaghi, Silvio Berlusconi
13 Ekim 2009 Salı
Yilmaz Hoca - modern cag Turk dusunuru..
Türkiye'de futbolu yönetenlere içimizden içimizden kırılıyoruz. Yeteri kadar deneyim isteniyorsa tecrübeliyim. Avrupa'yı biliyorum. Daha düne kadar bu ülkede pro lisans sahibi olan sadece bendim. Bu ülkeyi benden daha iyi tanıyan biri olabilir mi? İki tane akademi bitirmişliğim var. Yabancı istiyorlarsa, ben aynı zamanda Alman vatandaşıyım.
Dogru bakis acisi budur arkadas...
Ne mevkimis ki; Milli Takim Dunya Kupasina gidemiyor; onu hazmediyoruz da; Terim gider mi, gitmez mi; giderse yerine kim gelir, onu tartisiyoruz...
Manipulasyonun krali... pardon... Imparatoru var karsimizda...
Diz cokun onunde.
Labels: Yilmaz Vural
12 Ekim 2009 Pazartesi
Sorttan esofmana gecilen gun...
Asagidaki yaziyi sozluge 2005'in 23 Ekim'inde yazmistim... Bugun o transformasyonu yasayinca aklima geldi... Bu aralar bloga ikimiz de pek yazmiyoruz, tekrar kalemi ele almak gerekti... Boyle baslayalim...
efendim, oncelikle anlatacagimiz olaya attigimiz baslik biraz uymadi, lakin durun bir bakalim...
simdi efendim, cocukluk gunlerinde, sorttan esofmana gecilen bir gun vardir. bu gun annelerin pimpiriklik seviyesine bagli olarak 14 ekim ile 12 kasim arasinda bir gundur. hatta, bir cok yoremizde, annelik vasiflari bu gun baz alinarak olculur, cocuguna takriben 11 eylul gibi esofman giydiren anneler ayiplanir, "cocugu kiz gibi yetistiriyorsun" veya "bu kiz evde kalir bak" gibi serzenislerde bulunulur. kars'ta yasayanlar bu durumdan muaf degillerdir, eylulde kar yagilsa bile sort giyilmesi tavsiye edilir.
neyse efendim, iste bu gun sadece annelerin pimpirikliginden kaynaklansa bile, cocukta ilerki yillarinda megerse huzun yaratabilmekte imis*.
megerse bilincalti bu milad gununu ayni zamanda evde kaloriferin yanmasi, ocakta pisen kestane, cay getiren anne modeli ve haftasonu spor ile dolan turk televizyonu ile ozdeslestiriyormus.
megerse evden 8000 kilometre uzakta olununca bile bu esofman giyildikten sonra bu anilar canlaniyor, o kokular duyuluyor, gozler bugulaniyormus... ne bilirdim ben 4 seneden sonra halen boyle hisseder bu bunye... ne bilirdim bir esofmanin ic burkacagini, ocakta pisen cay yerine dunden kalmis tencerelerin can yakacagini...
7 Ekim 2009 Çarşamba
6 Ekim 2009 Salı
Protesto dedigin
5 Ekim 2009 Pazartesi
Romantik misin arkadas?
Bulent Uygun istifasiyla ilgili bir aciklama yapmis web sitesinden... Icindeki incileri say say bitmez... Lakin alttaki iki pasaji cok sevdim...
Neo Ahmet Altan, gonlumuzun ozgurluk savascisi Bulent'lerin en uygununa selam olsun...
Celladına aşık olan bir esirin tutkunluğu ile bağlandım bu camiaya. Bir gün muhakkak düşüreceği giyotin bıçağının soğukluğunu, futbolun doğasında olan bu sonu, hep boynumda hissetmeme rağmen, sıcacık ve samimi duygularla bağlandım.
Biliyorum ki hep Don Kişot'u olduğum bu kavganın yel değirmenleri de tükenmeyecek. Ama inançlı mücadelemi hep sürdüreceğim. Aldığım her görevin kutsal olduğunu inancımı yitirmeyeceğim, inanın bu ayrılık bir nebze bile bu inancıma zarar vermeyecektir.
Labels: Bulent Uygun
3 Ekim 2009 Cumartesi
Git kendine kufrettirmeden...
Buyuk baskana Fenerbahce'den destek aciklamasi yapilmis...
Hadi Sari Yildirim'in kendisini Kanuni gibi gordugunu biliyorduk da; Kara'nin Fransa vilayetinin kralina dustugunu gormek istemiyorduk...
Revna hanim da alkisliyordu bugun tempolu tezahuratta...
Yeter birader, birak artik isin pesini...
Not: Aciklamanin metni burada...
Not 2: Taa Amerika'dan izledigim Esref Saati'ni de anmis olduk...
Labels: Aziz Yildirim, Yildirim Demiroren
1 Ekim 2009 Perşembe
Galatasaray Nereye Gidiyor?
Turkiye'nin Ingiltere maclarinda 8'e abone oldugu devrin kapanmasinin miladi Derwall'in Turkiye'ye ayak bastigi andir. O gunden sonra Avrupa'da ve Dunya'da ciddi basarilar elde ettigimiz ve Turkiye'yi futbol haritasina yerlestirdigimiz devirde en cok sikayet edilen husus Turk futbolu diye bir ekolun olusmamis olmasidir. Bence yanlis bir sikayettir.
Turk olmayani yenebildigimizi farkettigimiz devir, evine ilk bilgisayar alinmis cocuklar gibi her seyi kurcaladigimiz, cogu zaman ne yaptigimizi bilmedigimiz ve genellikle oyun oynadigimiz devirdi. O zamanki hakim mantaliteyi dugun halayinda "biz biliyoruz da mi oynuyoruz kardes" diyen delikanlilarin ruh haline benzetirim. Donemin karakteristik futbolu taktik ve kollektif aciklarimizi ekstra imana dayali bir fizik mucadele ve Allah vergisi teknik ile kapatmaya calismaktan ibaretti. Gecmis zaman kullaniyorum cunku son zamanlarda yabancilari yenmenin artik eski heyecani ve orijinalligi kalmadigi icin bu karakteristigi eskisi gibi sevkle sahaya yansitamaz olduk. Turk futbolunun Dunya arenasinda son zamanlarda girdigi duraklama devrinin baslica nedenlerinden biri budur.
Akla ve plana bagli hareket etmedigimizin en buyuk kaniti alinan son derece istikrarsiz sonuclardir. Chelsea'den 5 yedikten sonra Galatasaray gitti kupa 2'yi kaldirdi. Yine Galatasaray ayni kupaya bir dahaki direk tesrifinde ilk turdan Tromso'ye elendi.
Turk futbolunun artik yeniden bir asama katetmesi gerekmektedir. Akilci ve taktik disipline bagli olarak oynamaya baslamanin zamani aslinda coktan geldi. Gerek Tromso'yu gerekse Liverpool'u tekrar yenebilmek istiyorsak iman gucu futbolunu bir kenara birakip akil futbolunu oynamayi ogrenmemiz gerekiyor. Bu degisimin ilk sinyalini aslinda Sampiyonlar Ligi'nde ceyrek final oynayan Fenerbahce verdi. Kadronun yabanci agirlikli olmasinin etkisi yadsinamazdi. Yine de dengeli bir kadro ile akilli ve sabirli oynayarak cok buyuk maclar kazandilar. Hasta ruhlu baskanlari o sene kiytirik TSL'yi kazanamadiklari icin butun yapiya reset atti. Fantastik bir futbol cinayetidir gozumde.
Nihayet Rijkaard ve Galatasaray'a geliyoruz. Dun aksam sahada kagit uzerinde kendisinden cok geride bir Avrupa takimina karsi yenik duruma dusmesine ragmen belki de ilk defa taktik duzenden kopmamaya calisan, paslasan, ezberledigi atak setlerini sahaya dokmeye cabalayan bir Galatasaray vardi. Havadan karsi takimin kalecisinin ellerine ya da stoperlerin kafasina hicbir sisirme top suzulmedi. Isimlere takilan bir adam degilim. O yuzden Rijkaard ilk aciklandiginda adami antreman sahasinda esofmanla gormeden ikinci Derwall donemini mujdeleyen yorumlara pek kulak asmadim. Ancak dun sabirla ve paniklemeden futbol oynamaya calisan Galatasaray'i gordugumde ilk defa kendimi inananlar kervaninda hissettim. Agir aksak, kor topal da olsa Galatasaray bir seyleri degistirmeye, anlamaya calisiyor. Bu girilen yolda Rijkaard ve Neeskens'in bolca sansa ihtiyaclari olacagi kesin. Bu ikiliye yeteri kadar inanc baglandigi takdirde, yine bir devri kapatip yeni bir devir acan buyuk bir basariya ulasmak muhtemeldir. Bunun sinyalini, ironik bir sekilde, Galatasaray Ali Sami Yen'de Sturm Graz ile berabere kalarak vermistir. Dun aksamki mactan alinmasi gereken ana fikir benim gozumde budur.
Son not da Mehmet Topal icin. Tiger Woods ilk sahne aldiginda da turnuvalar kazanan kalburustu bir golfcu idi. Sonra birden arenadan cekildi. Yeni bir vurus teknigi uzerinde calismaya basladi. Bir suru turnuvada basarisiz oldu ama sonunda istedigi sekilde oynamayi basardi. Yillarca katildigi her turnuvayi domine etti, golfun gelmis gecmis tartismasiz bir numarasi oldu. Benzer sekilde kabugunu kirmaya calisan Mehmet Topal'i izliyorum kac mactir. Surekli yuksek riskli paslar atan, bol bol top kaptiran ama denemekten asla yilmayan bir adam var sahada. Bu esnada kimlik bunalimi yasiyor, defansif yonu aksiyor, zaman zaman en basit pasi atamaz hale geliyor ama yilmadan deniyor. Istediklerini basardigi anda Avrupa'nin sayili orta sahalarindan birisine donusecegi benim gozumde kesindir. Belki de ben abartiyorum. Bildigim tek birsey var. Muhterem Galatasaray seyircisi (taraftar degil) Topal'i yuhalamaya ve sabirsizlik gostermeye devam ederse Topal'i dogru yone degil Selcuk Sahin'lik yonune iter. Belki de son iki maclik beraberlik serisinin en guzel meyvesi basarispor taraftarinin tribunden silkelenmesi olacak.
Labels: Frank Rijkaard, Galatasaray, Johan Neeskens, Sturm Graz, UEFA ligi